parallax background

Bir Özgürlük Hikayesi: Söze Uygun Kulaklar

Adam daha fazla dayanamadı. “Gitmeliyim! Belki beni anlarlar.” diye düşündü. Heyecanlandı. İçini garip bir his kapladı. Vücudunun ger tarafına yayıldı bu his. Sonunda adamı ele geçirdi.

 

Y üksek dağın eteklerinde ormanın bitiminde küçük bir evde bir adam yaşardı. Evinin bulunduğu yer sanki bir filmin karesinden alınmış gibiydi. Belki de adam bir filmin sahnesini yaşıyordu. Ama tek bilinen şey yalnız yaşadığıydı. Uzun yıllar önce her şeyi elinin tersiyle itip buralara gelmişti. Bir gün bile pişman olduğunu hatırlamıyordu. Neden pişman olacaktı ki? Her şeyi elinin tersiyle itip gelen kendisiydi. Arkadaşlarını, işini, ailesini herkesi geride bırakmıştı. Yeni arkadaşları ormanın sessizliği, yeni ailesi kuşların güzel ötüşleri olmuştu. İşi ise her yerdi. Elinde baltası dolanmadığı, gezmediği yer kalamamıştı. Özgürdü. Mutluydu. Huzurluydu. Zamanla kendi ihtiyaçlarını karşılamayı da öğrendi. Zaten çoğu şeye ihtiyaç duymuyordu. Karnı doysun yeterdi.

Adam bir gün düşündü. Geldiği yer aklına geldi. Hatta rüyalarına girmeye bile başladı. Yıllar sonra ilk defa böyle oluyordu. Yoksa özlüyor muydu geride bıraktıklarını? Hayır, olamazdı! Yıllarca aklına gelmeyenler o gün birden bire nasıl da aklına gelmişti. Adam daha fazla dayanamadı. “Gitmeliyim! Belki beni anlarlar.” diye düşündü. Heyecanlandı. İçini garip bir his kapladı. Vücudunun ger tarafına yayıldı bu his. Sonunda adamı ele geçirdi.

Sabahın ilk ışıklarıyla evden çıktı. Dağın erimeye yüz tutmuş karlı zirvesine baktı. Uzun zaman gözünü alamadı. Kim bilir neler düşünüyordu? Yoksa son görüşü müydü bu dağı? Dağ demek onun için özgürlük demekti. Kartallar hep özgürce dağın zirvesinde uçarlardı. Kendini kartal gibi gördüğü de olurdu.

Adam, ayrıldı özgür dağından. Gün boyu elinde baltayla özgürce dolaştığı ormanından çıktı. Sonunda yola vardı. İlk gelen arabaya el kaldırdı. Şanslıydı. Tam önünde duran arabaya bindi. Şoför ilk sorusunu sordu. “Nereden geliyorsun?” Adam anlamsız anlamsız yüzüne baktı şoförün. Adam konuşmadan dağı gösterdi. Şoför şaşırdı. Bir daha arabasına aldığı adamla konuşmadı. Belki korktu, belki konuşacak bir şey bulamadı. Şoför adamı indirdi arabasından sonunda. Adam teşekkür etmek istedi ama şoför arkasına bile bakmadı.

Adam umursamadı. Heyecanlıydı ve heyecanı gittikçe artıyordu. Bir zamanlar geride bıraktığı evine doğru hızlı adımlarla ilerledi. Eve yaklaştı. Bu sefer de tüm benliğini tarif edemediği bir korku kapladı. “Ya beni yine anlamazlarsa diye düşündü.” Korkunun kaynağı bu düşüncesiydi.

Adam evinin kapısına geldi sonunda. Derin bir nefes aldı. Kapıyı çaldı. Kapıyı açan bayan şaşırdı. Şaşkınlığı oldukça uzun sürdü. Karşısındaki adamı görünce ne diyeceğini bilemedi. Adam içeri girdi. Ev oldukça kalabalıktı. Tanıdıklarının hepsi nedense oradaydı. Tüm gözler adamın üzerindeydi. Merakla, adamın söyleyeceklerini bekliyorlardı. Sanki yılların hesabını sorar gibiydiler.

Adam daha fazla dayanamadı. Başladı konuşmaya. Dağından, üzerinde uçan özgür kartallarından bahsetti. Ormanda özgürce nasıl dolaştığını, hayvanlarla nasıl dost olduğunu anlattı. Konuştu, konuştu. Özgürlüğün ne kadar güzel bir şey olduğunu anlattı durdu. Yılların suskunluğunu kısa bir zaman dilimine sığdırdı. Konuşmasına sonunda özgürce bir nokta koydu. Kendisini izleyen gözlere tekrar baktı. Gözler şaşkınlık içerisindeydi. Ne diyordu bu adam? Diye kendi kendilerine sordular. Bir şey anlamamışlardı konuşmalarından.

Adam başını öne eğdi. İlk ayrılışında da aynı şeyleri yaşamıştı. Değişen bir şey yoktu. Söz aynı sözdü. Dinleyenler de aynı kulaklardı. Adam ya sözüne uygun kulak bulacaktı ya da kulaklara uygu söz söyleyecekti. Adam ikisini de yapamayacağını anladı. Adam sözüne uygun kulaklar bulacağından ümitli bir şekilde özgürlüğe doğru tekrar yola çıktı.