O
kul koridorunun duvarında asılı panonun önünde biriken kalabalık dikkatini çekti. Kalabalığa doğru ağır adımlarla ilerledi. Bir süre kalabalığın dağılmasını bekledi. Panoda asılı ilanı okuyan çocuklar birer birer dağılınca sıra kendisine geldi. İlanı okumaya başladı. İlanın kendisi o kadar ilgisini çekmedi ama verilecek hediyeler hiç fena sayılmazdı. Yarışmaya sadece bu hediyeler için bile girilebilirdi.
-Yarışmaya katılacak mısın Tahir?
Tahir, ilanı okuduktan sonra soruyu soran arkadaşına cevap verdi.
-Düşünmüyordum ama hediyeler çok güzelmiş. Birinciye bisiklet verilecekmiş. Onun için katılabilirim.
Tahir’in satrançta iyi olduğunu bilmeyen yoktu. Tahir’in sadece verilecek hediyeyi önemsemesi bundandı. Kazanacağından emindi. Satranç yarışmasına adını yazdırmak için müdür yardımcısının odasına doğru yöneldi. Odanın kapısına geldi. Kapıyı çaldı. İçeriden gelen “Giriniz!” sesinden sonra kapıyı açıp içeri girdi. Müdür yardımcısının yanında, Tahir’den biraz küçük bir çocuk vardı. Tahir’den bir sınıf altta var ya da yoktu. İsmini listeye yazdırdıktan sonra odadan çıkmak üzere kapıya yöneldi. O arada Tahir ile göz göze geldi. Tahir’e gülümseyerek odadan çıktı. Tahir kendisine gülümseyen çocuğun arkasından bakakaldı. Tahir de satranç yarışması için kaydını yaptırarak odadan çıktı. Okulun boş koridorlarından ilerleyerek sınıfına gitti.
-Neden geciktin?
-Satranç yarışması için ismimi yazdırdım. Onun için biraz geciktim.
Zeynep, Tahir’e başarılar diledikten sonra,
-İstersen yarışmaya kadar benim satranç takımımı kullanabilirsin. Beraber de hazırlanabiliriz, dedi.
Zeynep de yarışma için ismini yazdıranlardandı. Bir iddiası olmamasına rağmen eğlence olsun diye katılıyordu. Ama yarışmayı kazanabileceklerin başında Tahir’in olduğunu da biliyordu.
-Pek hazırlanmayı düşünmüyorum. Nasıl olsa sonuç belli.
Zeynep, Tahir’in son sözlerinden sonra söyleyecek bir söz bulamadı. Zaten bu söze söyleyecek bir şey de yoktu. Üzüntüsünü belli etmeden önüne döndü.
Yarışmaya bir hafta olmasına rağmen az da olsa okulda yarışmanın heyecanı hissedilir düzeye ulaştı. Yarışmaya katılacak öğrenciler satranç takımlarını okula getirmişlerdi. Teneffüs aralarında buldukları boş alanlarda maçlar yapıyorlardı.
Tahir, Zeynep’in bahçe duvarının dibinde çocuğun biriyle satranç oynadığını gördü. Yanlarına yaklaştı. Sessizce oynanan maçı izlemeye başladı.
-Hayır, O hamleyi yapma!
Kale, Zeynep’in elinde kaldı. Yapacağı hamlenin devamını getiremedi. Başını kaldırıp kendine seslenene baktı.
-Eğer kaleyi yerinden kımıldatırsan rakibin sana şah çeker.
Zeynep, elinde tuttuğu kale ile kendi istediği hamleyi yaptı.
-Şah çekerse çeksin. Sen neden karışıyorsun?
Tahir, oyuna karışmakla yaptığı hatayı anladı. Ama iş işten geçmişti. Oyunculardan özür dileyerek oradan uzaklaştı. Zeynep’in karşısında ki çocuk Tahir’in düşündüğü hamleyi yapmadı. Oyun böylece uzamış oldu. Zeynep, karşısındaki rakibin neden böyle yaptığını anladı. Küçük çocuğun anlayışı için içinden ona teşekkür etti.
Zeynep’in rakibi, Tahir’in müdür yardımcısının odasında gördüğü küçük çocuktu. Çocuk üçüncü sınıfta okumasına rağmen onu görenler birinci sınıfta zannederdi. Çocuğun sevimliliği herkese kendini sevdirmeye yetiyordu. Küçük çocuk yaşına rağmen güzel satranç oynuyordu.
Bir hafta çabucak geçti. Okulda heyecan daha da arttı. Bugün yarışmanın ilk günüydü. Elemeler yapılacaktı. Rakipler çekilen kuralarla belli oldu. Tahir’in ilk rakibi kendi sınıfından bir arkadaşıydı. Karşılıklı satranç masasının başına geçtiler. Tahir, yaptığı birkaç hamleden sonra maçı rahat kazandı. Rakibi masadan kalktı. Tahir’in gözü yan masada satranç oynayanlara takıldı. Masada mücadele edenler Zeynep ve o küçük çocuktu. Tahir oynanan satrancı izlemeye başladı. Küçük çocuk çok güzel oynamasına, eline de o kadar fırsat geçmesine rağmen bir türlü şah çekmiyordu. Sanki maç hiç bitmesin istiyordu. Zeynep en sonunda yaptığı bir yanlış hamle sonucu kendi kendine mat oldu. Zeynep ve rakibi ayağa kalkıp birbirlerini tebrik ettiler. Zeynep maçı kaybetmesine rağmen gülümsüyordu. Tahir olanları hayretle izledi.
Günler günleri kovaladı. Çekişmeli geçen maçlardan sonra final maçı gelip çattı. Finale kalan iki öğrenci ertesi gün karşılaşacaklardı.
-Yarın yapacağımız maçta sana başarılar dilerim.
Kendine bir gün öncesinden başarılar dileyen küçük çocuğa hayranlıkla baktı. Kısık bir sesle,
-Ben de sana başarılar dilerim, diyerek cevap verdi.
-İstersen seninle bir ön karşılaşma yapabiliriz. Böylece birbirimizi daha iyi tanırız.
Karşısında duran küçük çocuğun sözleri karşısında şaşırdı. Ne diyeceğini bilmedi. Rakibi kendisine bir maç teklif ediyordu. Aklına olmadık şeyler geldi. Ama maç teklifini de kabul etti.
Tahir bir yaptığı hamleye bir de karşısında güler yüzle oyun oynayan rakibine bakıyordu. Küçük çocuk çok iyi satranç oynuyordu. Ama Tahir’in yaptığı bir hatasını görmedi veya görmezden geldi. Tahir bunu anlamak için bu sefer bilerek bir hata daha yaptı. Eğer rakibi düşündüğü hamleyi yaparsa oyun bitecekti. Tahir yapılacak hamleyi beklemeye başladı. Ama beklenen hamle gelmedi.
-Bile bile neden başka hamle yaptın? diye küçük çocuğa sordu.
Küçük çocuk gülümseyerek cevap verdi.
-O zaman oyun erken biterdi. Oyun ne kadar uzarsa o kadar zevkli oluyor. Benim için yenmenin yenilmenin bir önemi yok. Ben sadece zevkli bir oyun olsun istiyorum.
Tahir söylenen sözler karşısında donup kaldı. Ne diyeceğini bilemedi. Aklına birinciye verilecek bisiklet geldi.
-Yarışmayı kazanıp bisikleti almak istemiyor musun?
Küçük çocuk soru karşısında tekrar gülümsedi.
-Eğer kazanırsam zaten bisikleti alacağım. Ama kazanamazsam da üzülmeyeceğim. Çok iyi maçlar çıkardım. Çok eğlendim. Bu bana yeter.
Tahir rakibine başka söyleyecek bir söz bulamadı.
Final günü gelip çattı. Heyecanlar en üst noktaya ulaştı. Okulun gündeminde final maçı vardı. Saatler yavaş yavaş ilerledi, maçın başlama saati geldi. Rakipler karşılıklı oturdular. Tahir’in heyecanı herkes tarafından rahatlıkla gözleniyordu. Tahir’in heyecanına karşılık küçük çocuk oldukça sakindi. Satranç hakeminin başlama işareti ile maç başladı. Tüm nefesler tutuldu. Gözler yapılan hamlelere odaklandı. İki rakip birbirlerine karşı çok dikkatli davranıyordu. Zaman geçtikçe oyun daha da zorlaşmaya başladı. Bundan sonra yapılacak her yanlış hamle oyunun sonunu getirebilirdi.
İlk yanlış hamle Tahir’den geldi. Tahir yaptığı yanlış hamleyi geç de olsa fark etti. Rakibi de aynı yanlış hamleyi fark etmişti. İki rakip göz göze geldiler. Tahir’in yüzünde oluşan endişeye karşılık rakibinin yüzünde her zamanki gülümsemesi vardı.
Tahir, oyunun bittiğini düşünürken rakibi beklenen hamleyi yapmadı. Oyun biraz daha uzamıştı. İzleyiciler ne olduğunu anlayamadılar. O kadar güzel satranç oynayan biri bu hamleyi nasıl görmezdi? Tahir, kendisine yapılan hamleyi görür görmez rakibine baktı. Tahir, rakibinin oyunu bilerek uzattığını bilen tek kişiydi. Satranç tahtası üzerinde duran taşlar birer birer azaldı. Neredeyse oynayacak taş kalmadı. Tahir, rakibinden gelen yanlış hamleyi gördü ama beklenen cevabı o da vermedi. İzleyiciler oynanan oyunu hayretle izlediler. İki rakibin de maçı kazanma gibi bir derdi olmadığını geç de olsa anladılar. Maç sonunda berabere bitti. Satranç yarışmasının iki kazananı vardı. Ödül olarak verilen bisiklet küçük çocuğun oldu. Tahir birinciye verilecek olan bisikleti kendisinden çok, küçük çocuğun hak ettiğini düşünüyordu. Kendisine kalan ikincilik ödülünü büyük bir mutlulukla aldı. Belki de bisikleti kazansaydı bu kadar mutlu olamayacaktı.