K
arnesinde ki notları görür görmez sevinçten havalara uçtu. “Bu notlarla babama her istediğimi aldırabilirim.” diye içinden geçirdi. Eve gelene kadar karnesindeki notlardan çok babasına aldıracağı hediyeyi düşünmeye başladı.
Muhittin, babasının işten gelmesini sabırsızlıkla beklemeye başladı. Annesinin verdiği hediyeyi bile açma gereğini duymadı. Hediyenin paketinden kitap olduğu anlaşılıyordu. Kitap, babasına aldıracağı hediye kadar ilgisini çekmiyordu.
Kapı zili çaldı. İkinci defa çalınmasına fırsat vermeden Muhittin kapıyı açtı. Elinde karneyle babasını karşıladı.
-Notların çok iyi. Seni tebrik ederim. Dile benden ne dilersen.
Muhittin, duymayı beklediği cümleleri eksiksiz bir şekilde babasından duymuştu.
-Yarın çarşıya çıktığımızda ne alacağımı söyleyeceğim.
Muhittin’in anne ve babası göz göze geldiler. Meraklanmışlardı. Annesi, Muhittin’in en sevdiği kitaplardan birini almıştı ama kitabın yüzüne bile bakılmamıştı.
-Bize biraz ipucu verir misin?
-Olmaz anne! Yarın çarşıya çıkınca söylerim. Ne istersem alacağımı söylediniz. Bana söz verdiniz. Eğer pahallı bulursanız almam. Ama pahallı olmadığını biliyorum.
Muhittin’in anne ve babası söyleyecek bir şey bulamadılar. Anne ve baba, yatana kadar çocuklarının neler isteyebileceğini konuşup durdular. “Bisiklet mi istiyor acaba. Ama bisikleti var. Yok yok akülü araba aldıracak. Ama pahallı olmayacağını söyledi. Şunu alacak yok bunu alacak…”
Sabah yatağından ilk Muhittin kalktı. Kalkar kalkmaz babasının odasına koştu.
-Baba haydi kalk! Bugün hediye mi almaya gideceğiz.
Babası, Muhittin’in kendisini kaldırma çabalarına cevap verdi.
-Kalkıyorum! Hem daha dükkânlar bile açılmadı. Bu acelen niye?
Muhittin, babasının söylediklerine aldırış etmeden babasını yataktan kaldırma çabalarını sürdürdü. Baba ve oğul birlikte odadan çıktılar. Hazırlanan kahvaltılarını yapıp merak edilen hediyeyi almak için evden çıktılar.
Muhittin’in babası yol boyunca çocuğunun alabileceği hediyeleri tekrar aklından geçirdi. Muhittin kadar o da merak içerisindeydi. Çarşıda dükkân kepenkleri bir bir açılıyordu. Muhittin ise açılan dükkânlara bakmıyordu. Muhittin’in bu ilgisizliği babasını daha da meraklandırdı. Dükkânlar bir bir geçildi. Dükkânların bulunduğu sokağın sonuna gelindi. Muhittin sokağın sonundaki dükkânın önünde durdu. Muhittin durduğunu gören babası da adımlarını sonlandırdı.
Muhittin, babasına,
-İşte geldik. Haydi içeri girelim, diyerek babasını dükkana sokmaya çalıştı.
Muhittin’in babası bir Muhittin’e baktı bir de götürülmek istendiği dükkâna. İçeri girmemek için biraz direttiyse de sonunda dükkândan içeri girmek zorunda kaldı. Muhittin daha önce bu dükkâna gelmiş gibi rahat davranıyordu. Kafeslerin içine konulmuş kedi, köpek, kuşlara, akvaryumda yüzen renk renk balıklara bakmadan bir kafesin önünde durdu.
Arkasından gelen babasına,
-Bunu istiyorum, diyerek işaret parmağıyla kafesin içinde dönüp duran hayvanı gösterdi.
Muhittin’in babası gördüğü hayvan karşısında ne söyleyeceğini bilemedi. Sanki dili tutulmuştu.
-Ne kadar güzel değil mi? Şunun tüylerine bir baksana ne kadar da güzel. Gözleri de cam gibi. Benim hediyem işte bu.
Muhittin’in konuşmalarını babası duymadı veya duymak istemedi. Kısık bir sesle,
-Bu fareyi mi istiyorsun? diye sordu.
Muhittin, babasının sorusunu zor da olsa duydu.
-Babacığım bu fare değil. Buna hamster denir. Biraz fareye benziyor ama o bir hamster. Çok sevimli değil mi? Haydi alalım.
Muhittin’in babası oğlunun ısrarı karşısında ne yapacağını şaşırdı. “Dile benden ne dilersen.” diye de söz vermişti. Şimdi sözünden nasıl dönecekti. Almaktan başka çaresi olmadığını da biliyordu.
-Nasıl bakacaksın buna?
Sorulan soruya Muhittin tam cevap verecekken araya dükkanda çalışan genç girdi.
-Bakımı çok kolay efendim, diyerek hamstere nasıl bakacağını bir bir anlattı.
Muhittin elinde kafes içinde hamstere babası ile dükkândan çıktılar. Babası hala eve bir fare aldığına inanamıyordu. Muhittin’e de “Bu fareyi bana yaklaştırma da ne yaparsan yap.” diye sıkı sıkı tembihledi.
Muhittin’in babası, asıl annesine hamstere nasıl kabul ettireceğini düşünüyordu.
Kapı zilini Muhittin çaldı. Babası arkada kalmayı tercih etti. Kapı aşıldı. Açılan kapıdan bakan annesine Muhittin elindeki hediyeyi gösterdi. Muhittin’in annesi gördüğü hediye karşısında bir çığlık atarak evin içine doğru koşar adımlarla girdi.
Muhittin ve babası çekinerek de olsa içeri girdi.
-O fare mi? O fareyi görmek bile istemiyorum.
“Zamanla alışırlar.” diyerek annesi ile babasını baş başa bırakarak elinde kafes odasına geçti. Muhittin kafesi masasının üzerine koydu. Kafesin kapağını açarak hamstere eline aldı. Yumuşacık tüylerini okşamaya başladı. Bazen yumuşaklığını daha iyi hissetmek için hamstere yüzünde gezdirmeye başladı. Hamsteren tüylerinin yumuşaklığı Muhittin’i mutlu etti. Hamsteren yiyeceğini, suyunu verdi. Muhittin, hamsteren yemeğini yemesini, suyunu içmesini zevkle izledi.
-Yemek hazır. Elini sabunla yıkayıp sofraya gel.
Muhittin, annesinin sözleri karşısında hemen odasından çıktı. Annesinin hazırladığı masaya oturdu. Muhittin, anne ve babasına tekrar tekrar teşekkürlerini sundu. Mutluluğu her halinden okunuyordu. Ama anne ve babası o mutluluğu paylaşamadılar. Onlar hala eve gelen fareyi düşünüyorlardı.
Muhittin yemekten sonra tekrar odasına geçti. Eline aldığı hamsterla oyunlar oynadı. Uykusu gelen Muhittin, hamstere kafesine yerleştirdi. Kafesinde dönmeye başlayan hayvanını biraz daha izledikten sonra yatağına yattı. Yorulan Muhittin hemen uykuya daldı. Ama yorgunluğu güzel rüyalar görmesine engel olmadı. Sabaha kadar rüyasında da hamstere ile oynadı. Mutluluğunu yüzüne gülümseme şeklinde yansıdı. Muhittin’in uykuda ki gülümseyen yüzünü biri görmüş olsaydı onun ne kadar mutlu olduğunu rahatlıkla anlardı.
Sabah, güneşin ilk ışıklarıyla birlikte Muhittin gözlerini açtı. Yatağından doğruldu. Arkaya doğru biraz gerinerek kendine gelmeye çalıştı. “Ne kadar da güzel uyumuşum.” diye kendi kendine söylendi. Odadaki sessizlik dikkatini çekti. Başını, masasının üzerinde duran kafese çevirdi. Gözlerine inanamadı. Gözlerini ovuşturarak tekrar tekrar kapısı açık duran kafese baktı. Hamster ortalarda yoktu? Yıldırım hızıyla yatağından kalktı. Kafese bir de yakından baktı. Hamster hala kafesinde yoktu. Odasını aramaya başladı. Dolabının içlerine, yatağının altına her yere baktı. Bakmadığı yer kalmadı. Odasının açık kapısından çıktı. Salonu aramaya başladı. Koltukların arkasına, masanın altına baktı. Ama hamster yine görünürlerde yoktu.
Muhittin, hamsterını ararken çıkardığı sesler anne ve babasını uyandırmaya yetmişti.
-Oğlum ne oldu? Sabah sabah ne yapıyorsun?
Muhittin, gözü yaşlı soruyu soran annesine cevap verdi.
-Anneciğim! Hamsterem kaçmış.
Annesi bir çığlık atarak hemen yanı başındaki koltuğunun üzerinde fırladı.
-Nasıl kaçar? Kafesin kapağını kapatmadın mı?
Muhittin, yatmadan önceki zaman dilimini düşündü. Kapıyı kapatmış olmalıydı. Ama emin de değildi. Annesine sadece, “Bilmiyorum!” diyebildi.
Bütün aile saatlerce evi aradılar. Bakmadıkları yer, bakmadıkları delik bırakmadılar. Muhittin, en son olarak yarı açık duran balkon kapısından balkona çıktı. Hamster, balkonda da yoktu. Muhittin’in dikkatini balkona biriken suların aktığı küçük delik çekti. Deliğin içine baktı. “Buradan çıkmış olabilir mi? diye kendi kendine sordu. Sorunun cevabını aramak için balkondan aşağıya baktı. Aşağıda sadece dolaşan birkaç kedi vardı.
Muhittin, hamsteren geri dönmesini günlerce bekledi. Ama hamster gelmedi. Muhittin’in bir günlük hamster macerası böylece sona erdi. Muhittin’e bir daha hamster alınmadı. Hatta evde sözü bile edilmedi. Sadece, akıllarda Muhittin’in yaşadığı mutlu saatle kaldı.